Nacizane birkaç sikimsonik tespitim olacak onu sizlerle paylaşayım dedim taşaksızlar.
İyi hatırlıyorum o anı, küçükken bu evrim teorisi muhabbetini ilk duyduğum anda aklıma asla Tanrı'nın varlığını sorgulamak gelmedi. Çok iman dolu bir insan olduğumdan değil lan, sadece arada bir bağ kuramamıştım, o yüzden. Hala neden inançlı kişiler bunu adeta bir gurur meselesi haline getirerek evrimi reddeder, ve inançsız kişiler de yine bu olayı bi kan davası haline getirerek savunurlar zerre anlam veremem.
Zira evrimin olmasının veya olmamasının benim inancıma yapacağı etki, ketçaplı makarna yememin Beşiktaş'ın şampiyonluğuna yapacağı etki kadar olabilirdi. Ne alaka amına koyim?
Eğer ben tek ve izah edilemeyecek bir yaratıcıya inanıyorsam, O tüm bu sistemi evrimle gerçekleşmek üzere de yaratmış olabilir, ne var yani gücü buna mı yetmeyecek?
E inanmak istemesem, yine aynı şekilde günün birinde evrim teorisi tamamen çürütülse bile inanmamaya devam ederdim. Zira evrim teorisi dini sorularınıza büyük ölçüde cevaplar verebilecek bir soru değildir. Darwin'den önce ateist mi yoktu amına koyim? Bu insanlar evrim teorisini bilmeden de inanmayabiliyorlardı gayet. Evrim olayı bilimsel olarak çok ilgi çekici, ama teolojik/dini olarak çok sikko bir tartışmadır bence.
Dünya'nın ilk halini düşünsene, sadece tek hücreli canlıların olduğu zamanları... Aradan birkaç milyon yıl geçiyo, bi bakıyosun bu tek hücreli canlılar bir araya gelerek ağzı, gözü, burnu, elleri olan dinozorları, kuşları, köpekleri, insanları, kısacası sistem ve tasarım sahibi organizmaları oluşturuyor.
1 paket tuzu rüzgarda kendi haline bırak, aradan 3 trilyon yıl geçse bile o tuz parçaları sizce 3 boyutlu bir "köpek" şekli alabilir mi? Ne olacağını söyleyeyim; o tuz parçacıklarının hepsi ayrı bir köşeye savrulur, tekini bir karınca toplar, o karıncanın midesinde moleküllerine ayrılır. Teki bir toprağın içine karışır, bi otun kökleriyle sindirilir ve yine moleküllerine ayrışır. Dışarıdan bir "düzenek" kurulmadığı sürece, tek başlarına bu maddeler bırakın daha gelişmiş varlıklar oluşturmayı, kendi varlıklarını bile koruyamazlar belki de.
Yani şuraya bağlayacam lafı, ben evrimle oluşmuş olsam bile sen neyi ispatlama çabasındasın ki? Ben yine o evrimleşme sürecini bu kusursuzlukta oluşturmuş olan güce inanmaya devam edecem.
Ne bileyim dayı, benim aklım almıyo lan. Benim neden sikim var biri açıklasan la bana? Neden o şekli almış? Neden küçükken söylediğimiz tekerlemede dendiği gibi benim sikim "ucu soğan gibi, dibi orman gibi" bir şekil almış? Evrimleşen hücrelerin kendi aralarında aldığı bir karar mıydı bu? Laz müteahhit mi vardı bu dokuları oluşturan hücrelerin başında? Ha uşaklar siz taşağı oluşturun, biz de Birol abilerle başını oluşturacaz çok güzel olacak mı dediler amına koyim? Kim o şekli aldırttı bunlara?
İnsanlık bilim yoluyla belki bir gün evrendeki ilk maddenin oluşumuna, ve hatta Big Bang'e bile bir izah getirebilir Allah kısmet ederse, fakat benim emin olduğum tek bir şey var... Trilyon yıl da geçse aradan, "insanlık" bu evrenin "neden" oluştuğuna cevap bulamayacak.
Bilim sürekli "nasıl" sorularına cevap bulacak ve bunun büyüsüne kapılanlar yaratıcıya ve ona inananlara karşı bir antitez oluşturduklarını düşünecek. La iyi de, benim cevabını aradığım soru "nasıl" değil ki, ben nasıl his ve duygu sahibi oluyorum diye sorsam bunu bana sikimsonik hormon isimleriyle açıklayacaksın çünkü biliyorum... Fakat sen bunu yaparak yerdeki yemek kırıntılarını temizlemiyor, sadece halının altına atıyorsun. Çözüm bulmuyor, geçiştiriyorsun. Sana diyorum ki; bu bende aşk, kin, sevgi, nefret "hissi" uyandıran bu hormonlar "neden" oluşuyor? Neden o ağzına sıçtığımın molekülleri sonsuz ihtimal varken bizim bu hayatı yaşamamıza yol açacak biçimde şekilleniyorlar? Neden ya? Neden bu amına kodumun oksijeni 2 hidrojenle birleşecek biçimde bulunuyor doğada amına koyim?
O yüzden benim sorum "nasıl" değil, "neden"?
Neden oluyo tüm bunlar?
Benim cevap aradığım ağzına sıçtığımın sorusu bu işte, NEDEN?
Bu "neden?" sorusunu sorama diye sana 6 yaşından 20'li yaşlarına kadar gerzekçe şeyler öğretiyorlar. Sitoplazmayı da, Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubad'ı da, divan edebiyatı şairi Nedim'i de, türev ve integral hesaplarını da sana aynı anda öğretiyorlar ki, kişiliğinin en çok şekillendiği, en çok arayışta olduğun çocukluk ve bluğ çağlarında sorgulama yeteneği gelişemeyen ezberci bir mal ol diye...
Bu nedenle sen sürekli "nasıl"ı kovalıyorsun, ve sonra o "nasıl"a cevap bulunca da elektriği keşfetmiş gibi seviniyorsun amına koyim. Ama şunu göremiyorsun, senin çok geniş sandığın dünyan aslında eğitim sistemi saçmalığıyla dapdar hale getirildi bilinçli olarak. Seni daha yaşken eğdi bu götler.
La sakın ahkâm kesiyormuş gibi algılamayın beni, sadece içki sofrasında arkadaşıma ettiğim lafları ediyorum ben burada, hitap tarzım öyle olsa bile seni suçlamıyorum, alınma canını yediğim.
Fakat dikkatimi çekti, nedense "illuminati" muhabbetini reddedenlerin "çoğu" da ateist oluyor (genelleme bu, yargı değil). Neden biliyor musunuz? Neden siz yüzlerce tesadüf olamayacak onlarca delili arka arkaya sunduğunuz halde size "üff bırak şu saçmalıkları ya" diyorlar? Bunun cevabı tek bir kelime: Kibir.
İnsanoğlu onlarca, hatta yüzlerce hisse sahiptir. Öfke, sevgi, nefret, heyecan, şehvet, tutku, merhamet, anasının amı... Fakat neden sadece "kibir" hissiyatı Kuran'da bu kadar büyük bir yer kaplar? Neden bu kadar hissimiz varken sadece "kibir" hakkında onlarca ayet vardır Kuran'da? Neden "kibir" ilahi dinlerde en büyük günahtır?
Çünkü kibir Şeytan'ın ta kendisidir.
Kibir, sizin gözünüze vurulan at gözlüğüdür.
"Ayy çok güzal bi film, tüketim toplumunu eleştiriyoooaaa" dediğin Fight Club var ya, sadece Starbucks'a ve Ikea'ya gönderme yapmıyor. Fight Club aslında en büyük göndermeyi insanın egosuna ve kibrine yapıyor.
Gel bak, Tyler'ın hayali olan sisteme karşı bir proje var ve bu projeyi beraber gerçekleştireceği adamları nasıl seçiyor görelim bakalım. Kimlerle yola çıkmak istiyor bi görelim.
![]() |
| Önce Tyler'ın kapısına gelip bekliyor adaylar. |
![]() |
| Bu adayların hepsine "kabul edilmediği" söyleniyor ve üstüne aşağılanıyorlar |
![]() |
| Ve hatta bu çocuğu sopayla dövüyor Tyler bir sonraki sahnede. |
![]() |
| Ve 3 gün kapısında bekleyip, bu aşağılamalara ve hakaretlere maruz kaldıktan sonra pes etmediyse, hala orada kaldıysa, içeri kabul ediliyor. |
![]() |
| Ve aynı şey Tyler'ın yola çıkacağı diğer adamlara da yapılıyor. Herkes içeri kabul edilmeden önce bu teste tabi tutuluyor. |
Sebep?
Nefsi kırmak. Egoyu bastırmak. Kişinin kibirini yok etmek.
Bu olay (nefse hakim olmak) bir İslam öğretisidir. Şahsen tekkelerden ve dergahlardan hazzetmem fakat bu kurumlar bozulmadıkları, daha İslam öğretisine yakın oldukları zamanlarda üyelerini kabul etmeden önce onları aynı bu şekilde bir teste tabi tutarlardı. Öncelikle nefslerini kırarlardı.
Nefs kelime anlamı ile candır. Nefs olmadan yaşayamayız, egosu olmayan bir insan da silik tipli sikindirik bi herif olur zaten, evlerden ırak... Nefsi ve egoyu kötülemiyorum yani, fakat "denge" o kadar zor ki bu konuda. Zira o nefse biraz fazla kapılırsan bu "kibir" olur ve nefse kapılmak hiç de zor bir şey değil. Doğal olarak hepimiz zaman zaman kapılıyoruz, bu satırları okuyan hiçbirimiz peygamber değiliz, sadece sıradan insanlarız... Mühim olan o dengeyi kurabilmek, nefsinin sana hükmetmesini olabildiğince engelleyebilmek.
Sen gerçekleri sunduğun halde seni küçümseyici tavırla götünden dinleyen, sana yukarıdan bakan insanlar var ya, onlar Tyler'ın evine giremeyecek heriflerden işte...
Onlardan bir sikim olmaz içlerindeki bu kavgaya son vermedikleri sürece.
Filmi seyredenler bilir, Tyler'ın (kendi) eline asit döktüğü sahneyi hatırlıyor musunuz? Eline bir kimyasal döküyor ve bu an için "hayatının en önemli" anı diyor.
Umarım filmi yakın bir tarihte seyretmişsinizdir, zira bu dediklerimi daha iyi kavrayacaksınız o zaman.
Bu antlaşma şu an bile ABD'nin yabancı bir devlete vergi vermeyi kabul ettiği tek antlaşmadır.
"Bırak her şey olacağına varsın", let it go amına koyim. Ve direksiyon artık boştadır.
Hatırladın?
Bakın asla acıyı veya acı çekmeyi yüceltmiyorum, böyle bir şey mazoşistliktir, bunun farkına varabilmek için acı çekmemiz gerekmiyor. Bunları bir roman karakteri olan Tyler bile bizlere söyleyebiliyora o kadar da zor olmamalı... Ve bunu bize en acı dolu, en çaresiz anımızda söyleyecek...
Ve hatta bu çaresizliği pekiştirmek için Edward Norton'a bir tokat atıp şöyle de ekliyor;
Edward Norton eline yediği kimyasal maddenin acısı ile kıvranırken, bu acıyı şöyle mırıldanarak bastırmaya çalışıyor.
Edward bu "mağaranıza gidin ve kendinii iyileştirin" saçmalığını filmin başında bir rehabilitasyon merkezinde öğrenmişti... Ölümcül hastalıklarla boğuşan insanlara sikimsonik "pozitif enerji" muhabbetleri yapan rehber öğretmen kılıklı karıların ders verdiği biryerde.
Ve Tyler, Edward Norton'ın bu spiritüalist öğretilerine nasıl karşılık veriyor biliyor musunuz?
![]() |
Bununla o "ölü insanlar" gibi baş etmeye çalışma...
Ve bunu derken elini masaya vuruyor, gözlüğünü fırlatıyor, "nooooo" diye isyan ediyor. Yani tam bir "offff siktir git ya" haline bürünüyor Edward Norton'ın bu "mağarama gitmeliyim, kendimi iyileştirmeliyim" muhabbetini duyunca.
Bakın.
Filmin bu sahnesi eğer şu "heeey pozitif düşünelim ve kendi içimizde yeni ufuklara yelken açalım" prensibiyle içleyen ruhçu öğretiye, yani spiritüalizme bir "SİKTİR" çekme değil ise, ben de hiçbir şey bilmiyorum. Hatta ben orospu çocuğunun önde bayrak flama taşıyanıyım... Dur devamı var daha...
Tyler, acıyla kıvranan Edward Norton'ın bu durumdan kurtulma yolunu şöyle izah ediyor.
"Teslim olmalısın"
İslam ne demek biliyor musunuz? Biliyorsunuzdur ama televizyonunu yeni açanlar için tekrar edeyim, İslam'ın kelime anlamı "teslim olmak"tır.
Teslim olmak...
Yaa...
Bakın ben dergahlarda "aydınlanacam" diye çile çeken tasavvufçuları tasvip etmem. Tanrısallaşacam diye çile çek, sonra "ben oldum, nefsim kırıldı, çok safım, he bu arada artık şarap bana helal ehehe" diye dolan ortalarda. Geçiniz.
Fakat tasavvuf şayet 99 doğru 1 yanlıştan ibaretse, onların "çile çekerek", kendilerini dünyadan soyutlayarak, Allah'ın onlara helal kıldığı nimetlerden kendilerini uzak tutarak, saçma ve yanlış bir yol izleyerek ulaşmaya çalıştıkları şeyin ne olduğunu görebiliyor musunuz? Teslimiyet.
Kibirden arınmak.
Nefse boyun eğmemek.
Bunu yapmak kolay iş değil. Bana kalırsa çile çekerek de başarılabilecek bir şey değil bu, kendi içinde vereceğin bir savaştır nefsini kırmak. Zira o tasavvuf büyükleri de çilelerini çektikten sonra kendilerini diğer insanlardan daha yüksek mertebede görmeye başlayarak kibirin kralını göstermiş, sikimsonik bir kısır döngüde boğulmuşlardır bana kalırsa.
Her bokun başlangıcı da bu zaten, kibir.
Sen Illuminati dediğinde konu hakkında tek bilgisi "DAN BROWN, ZAYTGAYST, DAN BROWN, ZAYTGAYST CIZZZT" olan ve götüm kadar bilgisiyle ezberden konuşan dalyaraklar, sana tepeden bakarak "bırak şu boş işleri yeeaa" diyorlarsa, aha da onlar kibirli götoşlardır.
Genelde ego ve kibir ile hareket eden, kendini farklı ve sıradışı gösterme gayretindeki yavşaklara anlatamazsınız derdinizi bu konuda. Denemesi bedava.
O sebeple, eğer karşında "hardcore" bir sığır varsa siktir et uğraşma onla, ko götüne.
Belki de bu nedenle İslam'ın "sevgi, barış, kardeşlik, dostluk heleloyloy" gibi suistimale açık bir anlamı yok, iyi ki de yok. Zira barış dedin mi, dostluk dedin mi, herkes koşa koşa gelir zaten. İyi de mesele o değil ki, bu ağzına sıçtımın dünyası senin kendi içinde vereceğin bir sınavsa al sana babalar gibi bir sınav konusu; teslimiyet.
Gel şimdi.
Kısa süreli bir uçuşa geçecez. Fight Club'a daha önce hiç bu açıdan bakmamıştın eminim.
Bu yapının adı The Sphere (Küre)'dir:http://en.wikipedia.org/wiki/The_Sphere#Location_history
11 Eylül saldırılarında imha edilen İkiz Kule'lerin tam arasındadır bu heykel. Kendisi kıbleye yönelmiştir ve Kabe'yi temsil eder.. Bu anlattıklarım gerçektir, gizli saklı bir şey de değil zaten, verdiğim link'te de görebilirsiniz.
Küre'nin inşaatına Bavaria'da başlanılmıştır, mimarı da Alman Mimar Koenig'tir.
Bavaria ise Illuminati'nin kurulduğu şehirdir.
Şimdi Fight Club'ta, Tyler'ın elemanları neler yapıyor bir görelim.
![]() |
| Filmden bir kare bu. Gördüğümüz yapı The Sphere ile aynı, zemindeki fıskiyelerine kadar... |
![]() |
| Küreyi bir kahve dükkanını yıkmak için kullanacaklar. |
![]() |
| Küre yuvarlanarak dükkana çarpar, fakat bu sıradan bir kahve dükkanı değildir. İçini görecez birazdan. |
![]() |
| Damalı zemin??? |
Kabe ile neyi yıktıklarını gördün di mi?
Damalı zemin nerelerde vardır bunu hala bilmiyorsan siktir git lütfen.
Şimdi bakın canını yediklerim, biliyorum bu yazıya biraz sert başladım, evrim teorisine giydirdim, ateist kaynatasızlara giydirmişim gibi gözüktüm, fakat öyle değil.
Ben kimseye dini inancından dolayı saldırmam, bana mı düşmüş ulan, ben uyarımı yapar ve gerisine karışmam. Fakat saldırmam gerekse bile, ateizm belki de benim en son saldıracağım görüş olur.
Çünkü ateist benim dinimle ilgilenmiyor, bana bulaşmıyor.
Örneğimden dolayı beni mazur görün fakat, eğer İslam bir "hamur" ise, ateist olan adam der ki "benim o hamurla bir işim olmaz."
Eyvallah.
Fakat işin içine şirk katan görüşler, spiritüalizm, new age fikirleri, ileri tasavvufçuluk ve ruhçuluk... Bunlar var ya, "o hamuru ben de kullanacam ama sen onu yanlış biliyorsun, bak doğrusu şöyle olacak" deyip o hamurun şeklini değiştirmeye çalışıyorlar.
Kuran'ı kendi işlerine gelen şekilde yorumluyorlar.
Kendileri dine uymak yerine, dini kendilerine uyduruyorlar ve insanlara da onu böyle pazarlıyorlar.
İşte onun bana ve başkalarına zararı var, işte ona kayıtsız kalmam... Ona hoşgörü göstermek şöyle dursun, onun kaynatasını bile sikerim ben.
Bak şimdi "teslim olmak" ve "kibir" arasındaki ilişkiyi daha net görmeni istiyorum, bunu nacizane bir sığır örneği üzerinden tarif edecem sana.
Ekşi'deki "vahdet-i vücud" başlığından bir entry'e bakalım. Vahdet-i vücud ise tasavvufta "ben de, sen de, hepimiz Tanrı'yız, her şey Tanrı'dır" görüşüdür, sevmem, seveni de mazur görmem. Neyse, sığır arkadaşımızın bu görüşle ilgili ne dediğine bakalım şimdi, çok kısa zaten, üşenme ve oku:
Bak bak bak, tipe bak tipe tipe tipe.
Yani beyimiz diyor ki; "ben zaten inanmıyorum ama eğer 'ben tanrıyım' diyebilecek olsaydım o zaman inanırdım".
Şuradaki kibri ve egoyu görüyor musun?
Sen kimsin la bokum?
Sen kimsin de Tanrı oluyorsun lan götüm ağızlı?
Teslim olamıyor bu sığır.
Olamıyor.
Zor geliyor üstün ve kusursuz bir varlığı kabul etmek beyimize, kendisinde de bir tanrısallık arıyor... Sebep? Kibir, ego.
İşte tüm mesele de buradan başlıyor zaten. Lucifer da Adem'in önünde secde etmeyi reddediyor, "ben ateşten yaratıldım, o çamurdan yaratıldı, ben ondan üstünüm" diye kibirleniyor ve iş buralara kadar geliyor.
Kibrin ve egonun ne kadar büyük bir düşman olduğunu hala göremiyor musunuz?
Lucifer, Allah'ın varlığına inanmıyor mu? La zaten Allah'a isyan ediyor bu eleman, inanmadığı bir şeye isyan edebilir mi birisi? Fakat kibri ile şirk koşuyor Allah'a, onun emrine karşı çıkıyor, çünkü kendisinin Allah'tan daha doğru düşündüğünü iddia ediyor, sen bilmiyorsun "ben" ondan daha üstünüm diyor.
Ekşici sığır diye tabir ettiğim dangolozların yaptığı ne?
Hiçbir sikim bilmedikleri halde kendilerinin en doğru olanı bildiğini ileri süren bu sığır sürüsünün yaptığı şeyin mantık olarak ne farkı var bundan?
Aynısı yavrucum, tamamen aynısı... Kibir..
Tyler da o yüzden sana "önce teslim ol" diyor.
Teslim ol.
Kır şu nefsini, ağzına sıçtımın egosuna yenik düşme. "Sen kimsin ki ya?" deme kimseye. Bunu birisinin yüzüne demiş olman gerekmez, eğer karşındakini oturup adam akıllı dinlemeden küçük görüyorsan, o şeyi zaten yapmışsın demektir... Sana burada "Tesla, Venüs'ten sinyaller aldığını bildirdi fakat dönemin diğer bilimadamları onunla dalga geçti, zira böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünüyorlardı" dediğimde uyuz oluyosun Tesla'nın hakkını yiyenlere. Fakat belki de sana laf anlatmaya çalışan ve senin yukarıdan baktığın adam Tesla'nın durumundadır? Tesla kadar deha olmasa bile sana en azından o an için doğru bir şey izah etmeye çalışıyordur ve sen de onu siklemiyorsundur? Bunun olamayacağını nereden bilebilirsin be kendini çok matah bir bok zanneden kibirli orospu çocuğu? Sen kimsin ki her konuda en doğruyu bildiğini zannedersin e be bok suratlı?
Filme geri dönelim.
Bildiğiniz gibi Tyler (Brad Pitt), bu filmde Edward Norton'ın alter-ego'su, kendi içerisinde yarattığı, hayal ettiği bir başka kişi. Yani Eminem'in Slim Shady'si, veya Beyonce'un Sasha Fierce'ı gibi.
Hayatımızla nasıl oynadıklarını Tyler üzerinden anlatacaklar şimdi bize, tabi burada abartılı örnekler kullanıyorlar fakat prensip olarak aynı şeylere maruz kalıyoruz gerçek hayatta bizler de.
Yorum yapmadan o kareleri göstereyim filmden, altyazılarla beraber okuyun zaten yorum yapmama gerek kalmayacak.
![]() |

Filmi seyretmemiş olanlar için toparlayayım, Tyler aile filmlerine porno filmlerden kareler kesip yapıştırıyor. Film olağan akışında seyrederken, araya birkaç saliselik bir porno sahnesi giriyor. Sinemadakiler farkında olmadan, Tyler çoktan seyircilerin bilinçaltına sokmuş oluyor bu sahneleri. Sübliminal mesaj yani.
Filmin burasında anlatılanları "Tyler'ın yaptığı çılgınlıklar" olarak değerlendiren sik kafalı arkadaşlarım, ölün lan.
Tamam bize bu kadar abartılı şekilde, tamamen bir porno film karesi araya sıkıştırılarak uygulanmıyor bu sübliminal mesajlar. Fakat yine de uygulanıyor. Örnekleri çok...
![]() |
| "Büyük güzel bir penis" |
![]() |
| Mermaid Denizkızı çizgi filminden "kocaman güzel bir penis" |
![]() |
| Arka plandaki çıplak kadın resmini görmüşsündür herhalde. Photoshop değil bunlar, bu çizgi filmler böyle yayınlanıyor. |
Tyler'ın özellikle yaptığı "aile filmleri" vurgusu ve sinema salonunda ağlayan kız çocuğunu göstermeleri, senin kafana DAN DAN diye vura vura bir şeyleri anlatmaya çalıştıkları içindi.
Çocukların üzerine ne kadar fazla oynadıklarını gör diye.
Onların ahlâk anlayışları bu tür cinsel istismar içeren "bilinçaltı" mesajlarla yok edilmeye başlanıyor.
Sen hala "bi sembol gördüm diye hipnoz mu olacam yeeaa ehoeho" diye konuşmaya devam et gerizekâlı sığır. Bu adamlar süs olsun diye uğraşıyorlar zaten sübliminal mesajlarla.
Gerizekalı.
Ve bu da değil sadece, sana, bana, yetişkinlere de yediriyorlar bunları. Cinsel mesaj içeren reklamlar her zaman "çekici" bir etmendir bizim bilinçaltımız için. Onlar da bunun gayet farkındalar. Bakınız;
![]() |
| Bir sigara reklamı. |
![]() |
| Heineken bira reklamı |
"Acaba kaçınız onları iş başındayken yakalayabilirsiniz?"
Teşekkürler Edward, şimdi de kameralarımızı Bağcılar'dan bir dram manzarasına çeviriyoruz. Şaka lan şaka filme devam edecez.
Ama filme devam etmeden önce siz şu Atv Haber'in "zam şampiyonu yine kabak oldu" müziğini dinleyin, ben üstüme rahat bi şeyler alıp geliyorum: http://www.youtube.com/watch?v=7d1pfcYkCqI
Yok Edward'cım bizim Selinsu şunu anlamıştır "ayyy şu Brad Pitt çok yakışıklı yeeaaa, ne kadar fırlama baksanaaa :)))))))))"
Bunları Tyler'dan ziyade, ONLAR size yapıyorlar.
Yemeğinizin içine işemiyorlar belki, fakat emin olun ona eşdeğer zararda kanserojen maddelerle dolduruyorlar yediklerinizi.
Hükümetlere kabul ettirdikleri GDO'lu gıdalar sözleşmeleriyle hepimizin yaşamlarından çalıyorlar. Tayyip sağolsun biz de imzaladık bunlardan.
Ye, iç, sıç, tüket, fazla yaşama.
Çünkü sistem kapitalist. Çünkü sistem faydacı. Çünkü sistem vahşi.
Kapitalizmi destekleyenler evrimi de destekler, çünkü evrime göre sadece güçlüler ve güzeller hayatta kalmaya hak kazanabilir. Diğer aşağılık toplumlar gereksizdir, dünya onlardan arınmalıdır. Hitler de soykırım yaparken insanlığın evrimine bir hizmette bulunduğunu, üstün ırkı yaratmaya çalıştığını düşünüyordu...
Ulan bu görüşü para babası elit siyonistler destekler, onu anlarım ama sana ne oluyor be sikindirik Berkcan, sana ne oluyor be sığır ekşici? Sen niye onların gazına geliyorsun ulan salak evladım? He onların getirdikleri elit ve aydın fikirlerdir çünkü di mi, özüne bok atmak da aydın olmaktır çünkü di mi? Fularına sıçtığımın kasıntı hıyarı.
Gel sana senin o bok attığın özün neymiş onu anlatayım, gel şöyle otur sıçmıyım suratına. Geçenlerde Profesör Mehmet Çelik de söyledi bunları.
Amerika Birleşik Devletleri, tarihinde sadece 1 antlaşma metnini yabancı dilde imzalamıştır. O dil Türkçe'dir. Antlaşmayı yaptığı devlet ise Osmanlı'dır.
Bu antlaşmaya göre ABD gemileri Akdeniz'de dolaşırken Osmanlı bayrağı takabilme "hakkına" sahip olacaktı, bu ABD'lilerin talebiydi. Zira Osmanlı bayrağı olan bir gemiyi Akdeniz'de korsanlar dahi kimse taciz etmezdi, rahat rahat dolaşırdı.
ABD, bizden, bizim bayrağımızı taşıma hakkını "kazanabildiği" bu antlaşmayı Türkçe metinde imzalamıştır.
Bu antlaşmayı ABD adına imzalayan kişi, ABD başkanı ve kurucusu George Washington'dır.
Yine aynı antlaşmayı bizim adımıza imzalamak için görevlendirilen kişi ise, o zamanlar bizim bir eyaletimiz olan Cezayir'in beylerbeyi Hasan Paşa, yani bugünki konumuyla Cezayir'in "valisi" olmuştur. Ne padişah 3. Selim, ne sadrazam, bizden hiçbir kimse teşrif etmemiştir bu antlaşmayı imzalamaya. Üstelik ABD adına George Washington'ın imzası varken...
Bu antlaşma şu an bile ABD'nin yabancı bir devlete vergi vermeyi kabul ettiği tek antlaşmadır.
Bu antlaşmanın tarihi 5 Eylül 1795'tir.
19. yüzyılda da geçerliliği bir süre daha devam etmiştir.
Yani Osmanlı'nın gerileme döneminde olduğu, güçsüz zamanlarında...
Ağzına sıçtığımın sözde aydını, sen böyle bir milletten gelmişken daha ne diye geçmişine bok atma çabasındasın ki?
Çünkü sen "bize tarih dersi okullarda tek taraflı öğretiliyoooo" diye salak salak sözde tarafsızlık peşindesin, ama şunu bilmiyorsun, sana esas böyle gerçekler anlatılmıyor tarih derslerinde.
Sen istiyorsun ki tarih derslerinde daha fazla bok atılsın Osmanlı'ya, ama bilmiyorsun ki orada bunun gibi esas söylenmesi gereken gerçekler söylenmiyor.
Sana kendini değerli hissettirecek bilgileri öğretmezler asla, kendi kültürünü acizmiş gibi gösterirler sana. Sen de gider salak salak uyduruk kültürlerin uyduruk akımlarında ararsın "aydınlığı".
Senin suratına öyle bir sıçarım ki hayatın kararır nankör pezevenk seni.
İstanbul'un fethinde şahi toplarının "Macarlara" döktürüldüğü anlatılır bizim ders kitaplarımızda.
Fatih Sultan Mehmet, o 4 topun çizimlerini bizzat kendisi yapmıştır. Bu 4 toptan yalnızca 1'ini Macar bir ustaya döktürtmüştür. Ve gariptir, Türk ustaların ellerinden çıkan topları Osmanlı daha uzuuun yıllar kullanmıştır fakat Macar ustanın döktüğü top, fetih esnasında infilak etmiştir. Topu döken Macar ise o anda şehit olmuştur.
Çizimleri, hesaplamaları, dizaynı Fatih'e ait olan topları Macarlara yaptırdık diye anlatırlar sana. Sonra kendi milletine, kendi insanına, kendi kültürüne güvensiz, "Türk işi abi yeeaaa, dandik olur ehehe" diye salak salak ortalarda dolanırsın.
Bu ülke 1940'lı yıllarda uçak üreten fabrikalara sahipti. Ah İnönü değil de, Atatürk olaydı başımızda keşke o zamanlar, ah... Oku ulan şunu, oku: Atatürk Neden Öldü(rüldü)?
Bunları dile getirmek malesef birtakım ŞEREFSİZLERE "ucuz milliyetçilik"miş gibi geliyor, fakat durum budur güzelim. Sende düşündüğünden daha fazla kudret var, ama sen sığırsın, senden bi sikim olmaz, devam et sen.
Gel seyret şunu, Necmettin Erbakan neler diyor Erdal İnönü'ye, Mesut Yılmaz'a, Süleyman Demirel'e: http://www.youtube.com/watch?v=hAATe9YATj4
"Sayın İnönü 'Avrupa bizi AB'ye girmeye layık gördü' diye bir tabir kullandı. Ben bunu milletimize yapılmış bir hakaret olarak algılıyorum. Ne demek bu? Kimmiş Avrupa? Bu nasıl bir ifade? Biz tarihin en şerefli milletiyiz, biz Avrupa'yı bir şeylere layık görürüz veya görmeyiz. Bu bir iltifat mı? Her şey buradan başlıyor. Önce bu GERÇEKLERİ bilmeliyiz."
Erbakan bunları söylerken, yıllarca bu milletin başına bir musibet olmuş Demirel de, Mesut Yılmaz da, adamın suratına gülüyorlar.
Gerçek ve doğru olan bir şeyi "dikkate almamak", "önemsiz"miş gibi göstermek... Bu müthiş bir şerefsizliktir. Bu şerefsizliğe en fazla maruz kalan ve gerçekleri dile getirmeye çalışan bir kişi de Nihat Genç'tir, yıllardır bu adamı görmezden gelir sevgili aydınlarımız. Çünkü GERÇEKLERİ anlatır bu adam.
Bunları anlattım diye bana da faşist derler birazdan, faşist faşist sikerim sizi götelekler. Nasıl da istediğiniz gibi dolduruyorsunuz içini bu kavramların? Sizin bir benzeriniz de gencecik insanları şehit edip, sonra "demokratik" özerklik ilan ediyor.
Sevgi, barış, demokrasi, eşitlik...
Bu ambalajlara dikkat edin.
Hiçbiri göründüğü gibi değil.
Laf hepsi.
Lafa gelince ABD de "demokrasi" götürüyor sağa sola yıllardır...
Neyse.
Filme devam.
![]() |
| Bak çok ilginç bir sahne bu da, Tyler arabayı sürerken direksiyonu bırakıyor, Edward Norton da telaşlanıyor. |
![]() |
| Tyler direksiyonu bırakınca bunları söylüyor Edward Norton'a. |
![]() |
| "Her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan vazgeç". Off off off... |
"Bırak her şey olacağına varsın", let it go amına koyim. Ve direksiyon artık boştadır.
Hayır. Tyler burada tamamen koyver gitsincilik oynamıyor, burada söylemek istediği şey "let it go" değil, bir sonraki sahnede göreceksiniz onun söylemek istediği şeyi...
Tevekkül.
Üzerine düşeni yapmak, tedbirini almak ve yaptıktan sonrasını Allah'a bırakmaktır. Fakat her şeyi Allah'tan beklemek değildir tevekkül, senin yapman gerekenler vardır hala.
Sizce Tyler her şeyi tamamen boşvermiş bir vaziyette mi? Hiç sanmıyorum, bakın ne yapıyor?
![]() |
| Emniyet kemerini takıyor. |
![]() |
| Özellikle gösteriliyor bize emniyet kemerlerini taktıkları bu sahne. Ulan Fincher, büyük adamsın. |
![]() |
| Sonrasında kaza geçiriyorlar, ve hepsi kurtuluyor. |
"Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun." Neml, 79.
Bakın film bu, mübalağalar var tabi ki. Nasıl ki gıda teröründe bize yapılanları, yemeklerin içine işeyerek gösterdiyse Tyler, ya da sübliminal mesajları sinema filminin bir karesini sikiş sokuşlu porno film karesiyle değiştirerek gösterdiyse, yani hepsini bize "abartı" yoluyla gösterdiyse, bu sahnelerde de o abartının kullanıldığını bilin. Bunları sakın evde denemeyin dememe gerek yok heralde, bu yazıyı okuduktan sonra gaza gelip arabanın direksiyonunu bırakmayın sikerim kaynatanızı ehehe, fakat filmde verilmek istenen mesajı görün istiyorum.
Anladınız mı taşaksızlar? Filmin sonunda sırf siz farkedin diye bir penis resmi giriyor ve normal bir sübliminal mesajdan daha belirgin bir şekilde kalıyor ekranda o penis resmi, sırf siz farkedin size yapılanları diye...
Fight Club gibi müthiş derin bir film, milyonlarca hayranı olan bir film, yalnızca 1 dalda Oscar adayı olup hiç Oscar alamıyor.
Aday olduğu Oscar dalı ise "en iyi ses".
Amına koyim sanki Terminator seyrediyoruz, şu filmi aday gösterdikleri dala bak hele.
Tabi ki öyle yapacaklar. Böyle bir filmi neden Oscar ile taçlandırıp insanları bunu seyretmeye yönlendirsinler ki? Niye böyle bir telkinde bulunsunlar?
Tamam Fight Club hakettiği ilgiyi az çok görmüş bir film zaten, fakat bu filme Oscar vermeme nedenleri şu;
Gittin D&R'a, ya da korsan tezgaha, film bakıyosun... Üzerinde "4 dalda Oscar ödülü" yazan filmi değerlendirmeye alırsın, muhtemelen oyuncuları ve konusu ilgi çekici geldiyse de o filmi alırsın. Çünkü Oscar harika bir referans, harika bir yönlendirmedir senin için.
Bu adamlar her şeyi telkin yoluyla yaparlar zaten, her şeyi...
Fight Club gibi bir filme de seni yönlendirmek istemezler tabi ki.
Fight Club'ın yönetmeni David Fincher, geçen sene Social Network diye sikindirik bir film çekti, Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg'in hayatını anlattı ve 8 dalda Oscar adayı olup 3 Oscar kazandı.
Çünkü Facebook denen sikimsonik oluşumu ve onun kurucusunu anlatan film, insanlar tarafından seyredilmeliydi.
Bu insanlar ona yönlendirilmelidir, hakettikleri budur.
Biz buna layık görülmüşüzdür onlar tarafından.
Fakat bir şey soracam, onlar kim ki bizi layık görüyorlar? BİZ, onları bir şeylere layık görürüz veya görmeyiz...
Ehehe. Selam ben Halil Pazarlama
Sakın "bunları öğrensek ne olacak, ne yapabiliriz ki yeeaa" demeyin, biz olmasak onlar bir hiçler. Daha doğrusu biz sığır olmazsak onlar bir hiçler. Çünkü bu adamların çobanlıktan başka bir zanaatları yok, ne zaman bu insanlar sığırlıktan terfi eder, bir çoban tarafından güdülmeyi reddederler, işte o zaman bu bir avuç kapitalist çoban açıkta kalır.
Ayazda kalmış bekçi yarağı gibi sağa sola koştururlar.
O yüzden sakın ola ki hor görmeyin kendinizi.




















































Hiç yorum yok:
Yorum Gönder